Yıl:1993
Birkaç gün önceden taşındım Trabzon’a. Babaannem hastalanmış. Kadıncağız tuvalet ihtiyacını bile karşılayamaz hâle gelmiş. Bu durumlara kalınca babam hemen apar topar bizi Kocaeli’nden buralara kadar getirdi. Babaannem köyde yaşıyor. Hiç de bilmem ne köyüdür! Küçüklüğümden beridir pek
sevmem, uğramam buralara lakin böyle bir olay yaşanınca mecbur geldim. Aslında Trabzon güzel memleket doğası, tarihi derken bir sürü güzel tarafı var ama babaannemin biraz psikolojik sorunları
var. Yaşlanmanın etkisiyle bir de üstüne dedemin ölümüyle babaannem garip garip şeyler anlatmaya başladı. Ay efendim neymiş; bu köy periliymiş, cazılar ormanlarda dolaşırmış, lohusa kadınlara
alkarıları musallat olurmuş. (Trabzon’u bunun için sevmiyorum) ama bu sefer ufak bir sorun vardı. Babaannem eskiden beri bunları der ama cazi yeni eklendi. Harbiden bu cazi ne iş? Cazi ne demek? Babaannem yine ne kurguladı kafasında? Şimdi anladınız mı neden buralara gelmeyi tercih etmediği mi?
Vakit gece vaktiydi. Güneş ufuktan çoktan kaybolmuştu. Ay bütün heybetiyle bizi selamlıyordu. Herhâlde Trabzon’a gelişimizin selamıydı bu. Babam babaannemin evini bulmaya çalışıyordu. Arkadan da yöresel bir karedeniz şarkısı açmıştı. Şarkıları da dinlediğime göre artık karadenizin havasına
alışmış olmalıydım.
Sabah olduğunda köye ulaşmıştık. Cıvıltılı kuşlar, tertemiz oksijen, pırıl pırıl bir güneş ve tatlı kediler… Görünürde garip bir şey yoktu. Babaannemin evi çok güzeldir. Kocaman bir bahçesi var. Bahçedeki
civcivler ve tatlı kuzu biblolarının gerçekten farklı bir havası var. Şimdilik babaannemin evinde
kalacakmışız ama babaannem yavaş yavaş iyileşmeye başlayınca şehir merkezine taşınacakmışız. Etrafa bakınırken babaannemi gördüm. Babaannem tam kapının önünde dikilmiş, mahcup bir ifadeyle bizi bekliyordu. Babam valizleri eve götürürken bizde babaannemle sarıldık özlem giderdik. Bana
okulla, derslerle, hayallerimle ilgili sorular(klasik yetişkin soruları) soruyordu. Bu özlem faslı bitince babaannemin bizim için hazırladığı sofraya oturduk, yemeklerimizi yiyip kompostolarımızı içtik ve günün devamında da sohbetler edildi lakin aklımı karıştıran bir şey vardı. Hani babaannem tuvalete çıkamayacak kadar hastaydı. Oysaki bize yemekler hazırlamış evi de bir güzel toplamıştı . Bu tuhaflığı çok kafaya takmayıp günlük yaşantıma geri döndüm.
“Gelme! Korkuyorum. ANNNEEE!” Terler içinde uyandım. Korkunç bir kabus görmüştüm. Ellerim titriyor, yanaklarımdan boncuk boncuk terler dökülüyordu. Rüyamda gördüğüm uzun boylu, uzun parmak ve tırnaklı, dağınık saçlı ,dişlek, tepesinde gözü olan ihtiyar bir kadın silüetini hatırlamaya çalıştım. Rüyamda bu garip varlık ilk bana doğru geliyor, sonra yolunu değiştirip başka tarafa gidiyordu. Bu rüyada ne anlatılmaya çalışıyordu? Bilinç altım bana nasıl bir oyun oynuyordu? Son
zamanlarda aşırı fazla cazu, alkarısı vb. olayları düşündüğüm ve bu köyden korktuğum için bu rüyayı görmüş olmalıydım muhtemelen.
Bağırmamın etkisiyle evdeki lambalar açılmış. Evde bir kargaşa hakim olmuştu. Annem koşarak yanıma geldi.
-Kızım ne oldu niye cırladın?
-Bir kabus gördüm anne, önemli değil.
-Tamam kızım Allah rahatlık versin.
-Sana da.
Yatağa uzanıp uykuya dalmaya çalıştım ama boğazımın kuruluğu beni aşırı rahatsız ediyordu. Bir bardak su almak için mutfağa gitme kararı aldım. Ev çok sessiz ve karanlıktı. Sadece cırcır böceklerinin ve tik tak diye öten saat duyuluyordu. Tik,tak,tik,tak .Lambaları açarak mutfağa doğru ilerledim. Artık tek duyulan ses cırcır böcekleri ve saatin çıkardığı tik tak sesi değildi. Bir ses daha eklenmişti. KEDİ SESİ. Lambayı açtım ve ani bir irkilmeyle yere düştüm. Kara bir kedi hafifçe miyavlıyor, etrafında dönüyordu. Beni görünce o da korkmuştu anlaşılan. Geri çekilerek ayağa kalkmamı bekliyordu sanki. Yavaşça ayağa kalktım. Bacaklarıma sürtünerek kendini sevdirmeye çalışıyordu. Bende o sırada suyumu bardağa döktüm. Bir sandalyeye oturdum, o da yanıma oturdu. Suyu bitirince masaya koydum. Aslında babaannem kedileri hiç sevmezdi. Bu tatlı kediciği görse hemen dışarı çıkarırdı ama ben onu çok sevmiştim ona dokunmadan odamın yolunu tuttum. Yatağa uzanıp dakikalar içerisinde uykuya daldım.
Sabah olmuştu. Güneş yüzüme vurup yüzümü ısıtıyor, çok hoş hissettiriyordu. Dışarıdansa mis gibi
yemek kokuları geliyordu. Hazırlanıp bahçeye çıktığımda annemi ve babaannemi çardağa
kahvaltılıkları yerleştirirken gördüm. Annem gülümsedi ve sofraya oturmamı istedi. Ailecek sofraya geçtik. Sonra babam durdu ve bana baktı:
-Kızım bugün seni babaannenin komşusuna yollayacağız ve biz bir şeyler konuşacağız. Sen sıkılırsın hem orda senin yaşlarında yakın bir kız ve bir ufak bebecik varmış. Sen seversin bebekleri.
Başımla babamı onaylayıp kahvaltıya geri döndüm. Sevinmiştim. Gerçekten bu köyde yapacak hiçbir şey yoktu. En azından orda kendime arkadaş bulabilirdim. Kahvaltı sonrası kahvaltının toplanmasına yardımcı oldum. Ardından babam eşliğinde babaannemin komşusunun evinin yolunu tuttuk. Yolu
yürürken aklıma dün ki kedi geldi. Galiba kimse fark etmemişti kediyi. Büyük ihtimal sabah girdiği yerden çıkıp gitmişti. Bu olayı babamla paylaşma kararı aldım.
-Baba dün eve kara bir kedi girmişti, onu gördünüz mü?
-Ne! Sen ciddi misin?
Babam dediğimden korkmuştu ve yüzü değişmişti ama babam hayvanlardan korkmazdı hatta hayvanları çok severdi.
-Evet baba. Niye şaşırdın?
-Önemli değil kızım. Kedi evde ne yaptı peki?
-Bilmem uyku sersemiydim. Etrafında dönüyordu, bu kadarını hatırlıyorum.
-Kaç kere döndü etrafında?
-Bilmiyorum ama bunun ne önemi var ki?
Uzun bir sessizlik oldu babam düşünceli bir şekilde önüne bakıyor ve soruma cevap vermiyordu. Sanki bir şeyden korkuyordu. Acaba neden kaç kere döndüğünü sormuştu. Bunları çok düşünmemeye
çalıştım çünkü düşününce takıntı yapıyordum. Kendimi sakinleştirerek yoldaki papatyalara ve mis gibi havaya odaklandım. Bir mezarlık ve tarlanın önünden geçtikten sonra karşı komşunun evine
varmıştık. Babam “Kendine iyi bak.” deyip beni karşı komşunun evine bıraktı. Evin bahçesine adımımı attığım gibi bir köpek beni karşıladı. Baya cüsseli ve beyaz bir köpekti. Köpek zincirliydi ve yere
yığılmış dinleniyordu. Ona odaklanmış bakarken evin kapısından bir ses duydum.
-Sen Ayşe’nin torunu musun
-Evet ben Ayşe teyzenin torunu Ecrin. Ailem benim kısa bir süreliğine burada kalmamı istedi.
-Tamam evladım, ben Fatma. Babaannenin yakın arkadaşıyım. Sen eve geç, ben de benim torunu çağırayım. O da senin yaşlarında güzel güzel oynarsınız.
Fatma teyze eve girdi ve “Züleyha, sana bahsettiğim kız geldi.” Dedi. Ben de o sırada ayakkabılarımı
çıkarıyordum. Eve girdim, ev dubleks tatlı bir köy eviydi. Ben desenli halıyı incelerken merdivenlerden
bir kız inmeye başladı, yanıma gelince tanışmak için belli sorular sordu. Ad, okul, yaş derken
birbirimizi daha iyi tanıdık ve tanıştık. Adı Züleyha’ymış, bir kardeşi varmış, on iki yaşındaymış. Bir
süre sonra odasına çağırdı. Birlikte odasına çıktık. Züleyha’nın neşeli yüzünü bir anda kasvet bulutları sardı. Bana doğru yaklaştı, “Sana bir şey söylemem lazım.” dedi. Bende biraz daha ona yaklaşıp dinlemeye koyuldum.
-Ecrin köye yeni geldiğini söyledi anneannem. Bu köyün garip bir havası var. Annem birkaç gün önce doğum yaptı. Babam ise birkaç ay önce bizi terk etti. Annem son dönemlerinde garip rüyalar görüyor ve çığlıklarla uyanıyor. Sürekli çirkin, ihtiyar bir kadının tam kardeşimi öldürürken uyandığı söylüyor. Aslında böyle tuhaf şeyleri kimseye söylemem ama artık içimde tutamıyorum. Çok korkuyorum, bugün bir bahane bulup sizin evde mi kalsak?
Ne diyeceğimi bilemedim. Bu çok korkunçtu. Birkaç gün önce bu olaylar gibi bir rüya görmem ise daha korkunçtu. Korkudan ne diyeceğimi bilemedim. Kendi rüyamı Züleyha’ya anlatıp anlatmama konusunda çok tereddütlüydüm ama anlatmadım. Bir süre daha düşünüp “Tamam, hadi gidelim” dedim. Ailemi arayıp bu konu hakkında konuştum. Aile toplantısını bitirmişlerdi. Gelmemize onay verdiler. Tam bizim eve giderken Züleyha’nın annesini gördük. Çeşmede oturmuş bebeğiyle biraz kafasını dinliyordu anlaşılan. Yeni doğan bir bebeği dışarı çıkarmayı ne kadar doğruydu, orası
tartışılırdı. Züleyha’yla annesinin yanına uğradık. Züleyha’nın annesi beni görünce tiksinç bir ifadeyle baktı. Züleyha’ya dönüp “Yeni arkadaşın bu cılız kız mı? Nerden buluyorsun böylelerini? Şengül’ün kızı mısın sen?” Bu muamele neydi böyle? Bu kadının sıkıntısı neydi? Herhâlde yeni doğum yaptığındandır diye düşündüm. “Evet Şengül’ün kızıyım.” Dedim. Züleyha annesine bakıp “Niye öyle diyorsun anne? Ecrin gayet iyi bir kız. Ben çok sevdim onu.” Dedi. Züleyha’nın annesi eliyle bize gidin tarzı bir hareket yaptı. Bizde birbirimize bakıp bizim eve doğru ilerlemeye devam ettik.
-Annem yeni doğum yaptı. Ondan böyle konuşmuştur herhâlde. Yoksa asla bunları diyecek bir kadın değildir kendisi.
-Evet bende öyle düşündüm. Neyse daha konuşmayalım bu konuları.
Sessizce eve doğru yürüdük. Biraz gericiydi.Eve varıp biraz dinlendikten sonra akşam olmuştu . Bizde evin içinde saklambaç oynamaya karar verdik. Züleyha sayacak, ben saklanacaktım. O sayarken bende mutfağa saklanmaya gidiyordum lakin mutfakta babaannem ve annem sessizce bir şeyler
fısıldıyorlardı. Bende sürem varken dinlemeye karar verdim. Çünkü olan olaylar beni merakta
bırakmıştı.
-Anne sence bunu gerçekten yapmalı mıyız? Fatma senin yakın arkadaşın sonuçta o da Fatma’nın torunu. Eskiler eskide kaldı. Bence bu olayı bir daha asla açmamalıyız. Sonuçta Sema(Züleyha’nın annesi) herşeyi kendisinin yaptığını ve bir daha asla böyle bir iş yapmaya kalkışmayacağını söyledi. Hem Fatma teyzeyi üzmek istemezsin o Sema’nın böyle bir şey yaptığını duysa evlatlıktan reddeder. Hem oğlun bile istemiyor. Biz onları affettik sen niye affetmiyorsun?
-Anlamazsın sen. Ben ne kadar yalnızlık çektim burada . Ne kadar korktum. Fatma bir kere gelip
sormadı. Sen nerden bileceksin? İsteseniz de istemeseniz de bunu yapacağım.
-Anne Fatma teyze zaten olayları bilmiyordu ki.
Daha fazla dinleyememiştim çünkü Züleyha saymayı bitirdi. Hemen bir köşeye sindim ve bekledim.
Züleyha beni kolayca buldu. Oyuna devam ettik ve çok eğlendik. Artık saat on biri geçmişti. İkimizde uyuyacaktık ama beni uyku tutmuyordu. Bugünkü konuşma, rüyalar, kedinin etrafında dönmesi, garip olaylar canımı sıkıyor ve bir gizem oluşturuyordu içimde. Ben tam bunları düşünürken oturma odasından lamba yandı. Ben de sessizce koridorun ne olduğuna bakmaya gittim. Annem, babam ve babaannem bir şeyler konuşuyorlardı. Ama tam duyamıyordum. Bir anda bir kedi fırlayıverdi camdan. Herkes kedinin yanına gidip ona baktı sonra birbirlerine baktılar. Kedi de tekrar camdan fırlayıp gitti. Babaannem bu uzun sessizliği bozup,
-Oğlum ben ve Şengül korkuyoruz ama yine de sonradan geliriz mutlaka.
Babam isteksizce başıyla onayladı. Bende o sırada yavaş adımlarla odama gidip Züleyha’yı uyandırdım.
-Züleyha ailem garip şeyler konuşuyorlar ve şimdi babam bir şey izlemeye gidiyor. Hemen uyan, babamı takip edelim. Bu köyde neler olup bittiğini çok merak ediyorum.
Züleyha dediklerimi duyunca bir hışımla ayağa kalkıp hırkasını üstüne geçirdi. Herkesin uyuyup uyumadığını kolaçan edip evden çıktık ama babamın çoktan gittiğinden şüpheliydik çünkü babam
evde yoktu. Bahçede bu karanlıkta korkudan titreye titreye oturuyor, babamdan iz arıyorduk derken babamı yolda bir yere giderken gördük ve yakalanmamaya çalışarak babamı takip ettik. Bir süre sonra gece evde gördüğüm kedi babama katıldı birlikte yola devam ettiler. En sonunda babam durdu. Ama kedi devam ediyordu. Bu karanlıkta yürümemizden ve babamın tuhaf davranışlarından daha korkunç bir şey vardı. Babam Züleyhaların evinin önünde durmuştu. Züleyha bana dönüp,
-Ecrin korkuyorum. Daha fazla dayanamayacağım. Evin arkasında bir kapı daha var oradan eve
girelim. Dışarda daha duramam.
-Tamam bence de.
Bende çok korkuyordum saat gecenin ikisiydi ve sokaklarda dolaşmak korkutucuydu. Babama görünmeden arka kapıdan eve girdik. Arka kapı Züleyha’nın annesinin odasına ve kullanılmayan kuytu bir odaya açılıyordu. Bizde bu saatte kadını rahatsız etmemek için kuytu odada oturup sakinleşmeye çalıştık. Bir süre sonra bu kuytu odayla Züleyha’nın annesinin odasını birbirine bağlayan koridordan
bir kedi geçti. Bu kedi sürekli her yerde gördüğüm kediydi. Artık gerçekten bu yaratıktan
korkmuştum. Her yerde karşıma çıkıyordu, sanki bir amacı vardı. Kedi görebildiğimiz kadarıyla
Züleyha’nın annesinin odasının kapısının ufak aralığından içeriye girdi. Ortalama on dakika sonra ise Züleyha’nın annesi çığlık atmaya, bağırmaya başlamıştı. Ses çok yüksek geliyordu çünkü bu oda direk o odayla yanyanaydı .Züleyha’yla oturduğumu yerde donakalmıştık ve ikimizde aynı anda buz
kesilmiştik. Ne yapacağımızı bilmiyorduk. Korkuyorduk ama ikimizinde o odaya girmeye cesareti
yoktu. Züleyha’nın annesi “BU SEFER RÜYA DEĞİL, GERÇEK. YARDIM EDİN!” diye bağırıp sustu ve daha çıt çıkmadı.
-ZÜLEYHA, FATMA TEYZE NERDE?
-NEREDE BİLMİYORUM.
Konuşmamızdan sonra ayak sesleri yükseldi ve Fatma teyze koridordan “Kızım, yine mi garip rüyalar görüyorsun?” diyerek üsteki kattan geliyordu .O sırada elime bir sıvı geldi. Ani olduğu için aşırı
korkmuştum. Elime baktım karanlıkta görünmüyordu. Biraz daha odaklandığımda bunun kan olduğunu fark ettim. Çok korktum ve bağırmaya başladım. Fatma teyze sesimizi duyup koşmaya başladı.
-Kızlar, ne oldu? Sizin ne işiniz var burada?
Bağırmam ağlamaya dönmüştü. Fatma teyzeye elimi gösterdim. Kadının gözleri bir anda açıldı.
-Kızım elini mi kestin? Dur sargı getireyim hemen saralım.
Biraz sakinleyip kanın geldiği deliği gösterdim. Kan ZÜLEYHA’NIN ANNESİNİN ODASINDAN geliyordu.
Fatma teyze koşarak hemen Sema teyzenin odasına gitti ve ardından bir ses geldi. KÜT. Fatma teyze
yere düşmüş, korkudan bayılmıştı. İlk Fatma teyzeye sonra Züleyha’nın annesine ve kardeşine baktım. Her yer kan gölüydü. Sanki savaş olmuş gibiydi. Duvarlarda, tavanda ve halılardaki kan izleri karanlık odada bile görünecek kadar fazlaydı. Burada korkunç katliam olmuştu. Korkudan hem bağırıp hem
ağlıyordum. Daha on yaşında bunları görmek küçük bedenime fazla gelmişti. Parklarda koşturup oyunlar oynayacağıma tüyler ürpertici bir olaya şahit oluyordum. Züleyha ölen annesinin na’şına sarılmış, yatakta ağlıyordu. Annesinin ve kardeşinin göğüs bölgeleri paramparçaydı ve vücutlarının
belli bölgelerinde kesik izleri vardı. En korkuncu ise kalpleri bazı bölgeleri yenmiş bir biçimde yatakta duruyordu ve bebeğin vücuduna saplı bir kukari vardı. Ağlamaktan ve ani korkudan hışırım çıkmışken arkadan bir ses duydum ama dönemedim çünkü ecelim gelmiş kadar korkuyordum. Bu sessizlik ve ıssızlığın ortasında ses gelmesi beni ecel korkusu kadar korkutmuştu. Sonra aniden bir kol beni
yakalayıp gözlerimi kapatmaya çalışırken diğer kol ise naaşların olduğu kapıyı kitledi. Ben zar zor tepinerek kaçtım. Kollunu ısırmış ve tekmeler atmıştım. Bu kocaman evde kaçıyor, saklanacak yer
arıyordum. Arkamda bakmaya cesaret edemediğim kişide koşuyordu. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyor. Kalp krizi geçiriyormuş gibi hissediyordum. TİK TAK.TİK TAK. Vakit bitiyor. TİK TAK TİK TAK.
Şimdi öleceğim. Can havliyle kendimi bir odaya atıp yatağın altına saklandım. Ben panikle sessiz
olmaya çalışırken beni kovalayan kişinin yanına birileri daha eklenmişti. Sesler çoğalmıştı. Koridorda konuşmaya başladılar. Bu sesler tanıdıktı. BUNLAR BENİM AİLEMDİ.
Murat=Tamam hallettik artık gidelim.
Şengül=Ben çok korkuyorum az önce insan öldürttük.
Ayşe=Onlar da senin çocuğunu öldürmeye çalışmıştı zamanında.
Şengül=O semanın hatasıydı. Ufacık bebenin ne suçu var. Hem onlar Ecrin’i öldürememişti. Biz hem ufacık bebeyi hem Sema’yı öldürttük.
Murat=Hanımlar, yeter artık! Kavganın zamanımı şimdi. Buradan gitmemiz lazım, bütün köy sesleri
duymuştur. Yarına mutlaka gelip bakarlar neler oldu diye ama büyük bir sorun va-
Ayşe=Ben de tam olarak şey diyecektim. Teyzen onları öldürdükten sonra yanımıza geldi. Bize Kırım’a gitmeyi teklif etti. Cazılar hep birlikte Kırım’da toplanırlar. Çeşitli şeyler yaparlarmış. Artık burada
güvende değiliz. Zaten kardeşim cazi , o hiçbir zaman güvende değildi. Bizde suç işledik. Teyzenle Kırım’a kaçıp yeni bir sayfa açalım. Süpürgesiyle gideriz.
Murat=Anne sözümü kesme. Ecrinle arkadaşı bu evdeydiler. Her şeyi gördüler büyük ihtimalle ama beni görmediler. Züleyha’yı odaya kitledim ama Ecrin kaçtı. Onu bulup apar topar buralardan gitmeliyiz.
Şengül=Murat siz neyden bahsediyorsunuz? O caziya güvenemeyiz. Bizi de öldürür. O kendi torununu
öldürmüş birisi. Bizi niye öldürmesin? Buralardan gitmeliyiz ama ona güvenemeyiz.
Ayşe=O benim kardeşim neden bize zarar versin? Hem öldür dedik onları öldürdü. Sözümü dinliyor.
Murat=Şu an annemin dediği daha mantıklı Şengül. Arabayla kaçsak hem yakalanırız hem dikkat çekeriz. Cazı da olsa ona güvenmeliyiz.
Şengül=Ama eğer ölümüm o kadından olursa hiç birinize hakkım helal değil! Bana bakın çok vakit kaybettik hemen kızımı bulun ve gidelim.
Duyduklarım karşısında şoka uğramıştım. Ben daha on yaşında bir çocuktum. Bunlara hazır değildim. Ellerim ayaklarım buz kesmiş. Tir tir titriyordum.
Ailem katildi üstelik akrabalarımdan biri bir tür yaratıktı. Korkudan altıma işemiştim. Ayrıca elimdeki kan kurumuştu. Uzun süre beni aramıştı babam ama bulamamıştı. Sonra birden babaanneme ve anneme seslendi.
Murat=Ecrin hiçbir yerde yok. Onu başka bir zaman mutlaka buluruz ve yanımıza alırız. Şimdilik bırakalım yoksa hepimizi jandarmalar bulacak.
Şengül=Murat saçmalama o benim çocuğum.
Uzun bir sessizliğin ardından, annem sessizliği bozdu. Şengül=Tamam hadi gidelim.
O gece yatağın altında kaldım bütün gece. Korkudan ve yorgunluktan kafamı taşa koyup uyudum. Bir ara yanımdan bir fare geçti. Aldırmadım uyumaya devam ettim. Şu küçücük ömrümden bir katil aile geçti. Aldırmadım uyumaya devam ettim. Belki de bu gece ölecektim. Aldırmadım uyumaya devam ettim. Tam hatırlamıyorum ama galiba iki gün o yatağın altından hiç çıkmadım. Uyuyup uyanıyor.
Sonra ağlıyor ve tekrar orada uyuyordum. Belki Fatma teyzeden, Züleyha’dan ses gelir diye
umuyordum ama gelmiyordu.
…
AMİRİM BURADA UFAK BİR KIZ ÇOCUĞU VAR. HALİ HİÇ İYİ DEĞİL, AMBULANSA KALDIRIN.
Gözlerime vuran güneş ışığı gözümü yakıyor ve midemi bulandırıyordu… ÇOCUĞA SERUM BAĞLAYIN!
HALA UYANMADI!
KOMAYA MI GİRDİ ACABA?
Yavaşca gözümü açtım. Karşımda doktorlar vardı. Beni görünce sevinip tedavimi yaptılar. Birkaç hafta
sonra taburcu olma vaktim gelmişti. Uzun zamandır aileme ulaşmaya çalışıyorlardı ama bir sorun
vardı. Ailem hiçbir yerde yoktu. Beni birkaç gün daha hastanede beklettiler. Her şeyi hatırlıyor ama konuşamıyordum. Anlatamıyordum. Söyleyemiyordum. Kelimeler ağzımdan dökülmüyorlardı.
...
Hastane odasında çizgi film izliyordum. yanlışlıkla farklı kanala bastım. Bu bir haber kanalıydı ve haberdeki kişilerse yine tanıdıktı.
KARADENİZDE 3 ÖLÜ
Spiker: Şimdi gelelim bu kan dondurucu habere. Biliyorsunuz iki gün önce Trabzon sahillerine ikisi kadın biri erkek üç ceset vurmuştu. Otopsi için alınan cesetlerin kime ait olduğu bilinmiyordu ama otopsi sonuçları çıktı. Cesetlerin üçünün de kalbi deşilmiş ve kalpleri yok. En büyük dehşet ise bu üç ceset birkaç gün önce olan Anne-bebek katliamındaki gibi aynı ölüme sahip, katil insanların kalplerini kukariyle deşiyor ve bazı organlarını alıyor. Ayrıca köyün halkı cazi denilen bir varlığın bunları yaptığını düşünüyor. Halkın söylediklerine göre cazilar yeni doğan bebeklere ve annelerine musallat oluyor.
Onların kalplerini ve ciğerlerini deşip yiyor. Köylüler cinayetteki her şeyin cazi olaylarının aynısına benzediği ve bu olayın araştırılmasını istiyor. Bir diğer olaysa bu üç ceset Ecrin Çelik’in ailesine ait.
Ecrin Çelik cinayetten kurtulan tek kişi. Küçük kızın durumu iyi olduğu söyleniyor ve bugün polise
ifade vermesi bekleniyor. Bakalım bu katliamdaki sırları öğrenebilecek miyiz?
Duyduklarım beni çok korkutmuştu. Ne yapacağımı şaşırıp ağlamaya başladım. Tam o sırada doktor içeriye girip durumumu kontrol etti. Sonra televizyonu umursamayıp beni kaldırıp dışarıya çıkardı.
Dışarıda polisler vardı. Polis arabasına bindirildim ve araba karakola doğru yola çıktı. Karakola vardığımızda ben bir odaya alıp yaşadığım şeyleri anlatmamı istediler fakat yapamadım. Çok korkmuştum ve uzun süredir tek bir kelime bile etmiyordum. Sanki konuşmayı unutmuştum.
Ailem ölmüştü ayrıca bir katillerdi, haberin altında yazanlara göre Anne-bebek katliamında 4 ölü vardı. Yani Züleyha ve Fatma teyze de ölmüşlerdi. Bu benim için travma yaratmıştı. O gün polis
karakolunda hiç konuşmadım. Ailem öldüğü için bir çocuk yurduna yerleştirildim. Yıllarca orda kaldım. Tek kelime etmedim. On sekiz yaşımı geçip reşit oldum. Çeşitli işlerde çalıştım. Tek kelime etmedim. Şuan kırk iki yaşında bir yetişkinim ve hala tek kelime edemedim ama artık dayanamıyorum. Madem konuşamıyorum bende yazmaya karar verdim. Cazı olayını, Züleyha’yı, her şeyi yazıyorum. Belki biraz geç oldu ama yolun neresinden dönersen kârdır. Bende bunları anlatarak bu cinayetin gizemini
sonlandırıyorum ayrıca hayatımı da…
Ecrin bu mektubu yazdıktan bir gün sonra evinde ölü bulundu. Otopsisi yüksek dozda ilaç maddesi bulundu. İlaçla intihar ettiği öğrenildi. Bazıları cinayetin gizeminin çözüldüğünü ve kıza yazık olduğunu düşünürken bazıları ise her şeyin yalan olduğu ve böyle yaratıkların gerçek olmadığı savundu ama bir gerçek vardı; Ecrin’nin yaşadığı travmalar hem konuşma yeteneğini hem de hayatını onun elinden almıştı…