Şalpazarı ilçesine Türklerin yerleşiminin çok eski tarihlere dayandığı bilinmektedir. Yörede yaşayan insanlar Oğuzların Üçoklar boyundan olan Çepni’lerdir. Çepni, Türkiye Türklerinin ataları olan Oğuzlar’ın 24 boyundan birinin adıdır. Çepnilerden söz eden en eski kaynak, Kaşgarlı Mahmut’un yazdığı Divan-ü Lugati’t-Türk’tür. Çepni boyu, Kaşgarlı Mahmut’un 24 bölüğe ayırdığı Oğuzlardan yirmi birincisidir.
Bu boy, Anadolu’nun Türkleşmesinde büyük rol oynamıştır. Çepniler, Giresun’dan Batum’a kadar uzanan Doğu Karadeniz bölgesinde de Türklüğü hâkim kılan bir boydur(Sümer, 1992:7) Selçuklu Devletinin Karadeniz havzası ile irtibatı, Çağrı Bey’in seferi ile başlar(Tellioğlu, 2004: 61)
Çağrı Bey'in batı seferi, ilk bakışta Doğu Karadeniz bölgesi açısından herhangi bir sonuç vermemiştir. Ancak bu sefer, Karadeniz havzasında dâhil olduğu doğu eyaletlerindeki Bizans gücünün ne seviyede olduğunun Selçuklular tarafından görülmesi açısından büyük bir önem taşımaktadır.
Ayrıca, güneydoğu Karadeniz yöresinde etkili olan Ermenilerin ve Erzurum-Artvin havalisinde siyasi ağırlığı bilinen Gürcülerin ilk defa Selçuklu askerleri ile karşılaşması ve mağlup olması, ileride başlayacak Oğuz göçleri için önemli neticeler
ortaya koyacaktır. (Tellioğlu, 2004: 63)Malazgirt Savaşı öncesi, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Bizans Devleti ve Gürcülere önemli oranda hâkimiyet sağlayan Büyük Selçuklu Devleti 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi sonrası akıncılarıyla bölgeyi baştanbaşa ele geçirdikleri bir bölge haline getirmişlerdir. Anna Kommena'nın verdiği bilgiye göre Malazgirt Savaşı’ndan hemen sonra Türklerin eline geçen Trabzon'da Selçuklu hakimiyeti, 1075 yılına kadar devam etmiştir. Malazgirt Savaşı’ndan sonra Bizans'ın Doğu Karadeniz bölgesinde çöken siyasi otoritesi, bu devletin Kaldia eyaleti valisi olan Theodore Gabras tarafindan yeniden tesis edilecektir. Theodore Gabras, 1075 yılında şehrin ileri gelenlerinin de desteği ile Türkleri Trabzon'dan çıkarmayı başarmıştır. (Tellioğlu, 2004: 72 -73)
1071-1175 yılları arasında yaklaşık bir asır, Niksar merkez olmak üzere Orta Karadeniz bölgesinin güney kesimlerine hâkim olan Danişmendliler Doğu Karadeniz Bölgesi’ni Oğuz yerleşimine açan Türk beyliğidir. XII. yüzyıl sonlarında Anadolu'daki dengeleri kendi lehine çevirmeyi başaran II. Kılıç Arslan, hâkimiyetini Karadeniz bölgesine de ulaştırmasını da bilmiştir. Danişmendlileri ortadan kaldırdıktan sonra Samsun'a kadar ilerleyen II. Kılıç Arslan, şehri ele geçiremese de, bölgeyi baskı altına almıştır. Bunun sonucunda Samsun, 1178 yılında Selçukluların eline düşecektir. II. Kılıç Arslan’ın hâkimiyetinin sonlarına doğru ise, Trabzon'un civarındaki dağlık bölge tamamıyla Selçukluların eline geçecektir. (Tellioğlu, 2004: 99) Selçukluların büyük sıkıntılar yaşadığı 1277 yılında Komnonesler, Çepnilerin yaşadığı Sinop’a saldırdılar. Denizde yapılan muharebede büyük zafer kazanan Çepniler zamanla Ordu bölgesine geldikleri ve burada bir beylik kurdukları düşünülmektedir. XIII. Yüzyılda yavaş yavaş Sinop ve Samsun'dan itibaren ilerlemeye başlayarak XIV. yüzyılda Harşit deresinin doğu sınırına gelmişler ve bu yüzyılda Harşit deresi vadisini ele geçirmişlerdir. (Tellioğlu, 2004: 113)
Çepnilerin/Hacıemiroğulları’nın bu yörede kurduğu birliğin adı tarihî kaynaklarda Bayramoğulları Beyliği ya da Hacıemiroğulları Beyliği olarak geçmektedir. Hacıemiroğulları, köken bakımından Danişmendliler’e dayanmaktadır. Danişmendliler’in Orta Karadeniz Bölgesi’ndeki mirasçıları olan Çepni Türkmenleri, bu yörede iki beylik ile yer almışlardır. Bunların biri Danişmenliler’in de merkezi olan Niksar’da kurulan Taceddinoğulları Beyliği, diğeri ise merkezi Danişmendliler’in sınır kalesinin bulunduğu Mesudiye Kaleköy’de teşkilâtlanan Hacıemiroğulları Beyliği’dir.
Hacıemiroğulları, kendilerinden önce Türk toprakları olan Tokat’ın kuzeyi ve Mesudiye ile, kendilerinin Türk topraklarına kattığı Ordu, Giresun, Samsun’un doğusu ve Trabzon’un batısında hüküm sürmüş, Orta Karadeniz Bölgesi’nin büyük bir Türk beyliğidir. Canik Dağları’nın kuzeyinde, Trabzon’a yapılan seferler hariç, büyük savaşlar olmamış ordu biçiminde teşkilâtlanmış Hacıemiroğlu Beyliği halkı, yani Çepni Türkmenleri bölgeyi iskân etmişlerdir.
Osmanlı Devleti’nin fethine kadar Hacı Emir ve oğulları tarafından idare edilen bu beyliğin sınırları, 1403 yılında, sahilde Vakfıkebir’in batısından Terme’ye kadar uzanıyordu. Bu bölge 1427 yılında Osmanlı Devleti’ne kesin olarak ilhak etmiş, Hacıemiroğulları’na ait topraklar bölünüp kazalar hâline getirilmiştir. Bölge Osmanlılara dahil olunca tahriri yapılmış ve tımar idaresi uygulanmaya başlamıştır.
1461 yılında, Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon kuşatması sırasında Çepni beyleri ve bölge halkı Fatih’i desteklemiş ve ordusuna katılmışlardır. Trabzon ve çevresi Türk topraklarına katıldıktan sonra çok sayıda Çepni ailesi Trabzon ve Rize’ye yerleşmiştir.
Şalpazarı ile ilgili ulaşılan en eski Osmanlı dönemine ait belge (H.921 – M.1515) tarihli Trabzon Tahrir Defteri’dir. Belgede Şalpazarı’nın İsmi “Akhisar Deresi” olarak zikredilmektedir. Daha sonraki kayıtlarda da yine ya Akhisar Deresi veya Akhisar Deresi Nahiyesi olarak kaydedilmiştir.
Halk arasında bilinen ismi ile Ağasar kelimesinin kökeni budur. İlçe Osmanlı döneminde Trabzon Sancağı Görele kazasına bağlı iken 1798 tarihinde çıkarılan bir fermanla Trabzon sancağına bağlı Vakfıhatuniye (Vakfıkebir) kazasına bağlandığı yöre halkının elinde bulunan belgelerden anlaşılmıştır.
Trabzon 1320-1902 Salnamesi’nde ilçenin adı “Şar pazarı” olarak geçmektedir. Şar-şal yünden dokunan bir kumaş çeşidi olup aba, zıpka, peştamal gibi dış kıyafetlerin yapımında kullanılırdı. İlçe merkezi de bu kumaşların alınıp satıldığı bir pazar yeri olarak gelişti. Şalpazarı İlçesi, 1914 yılında Vakfıkebir kazasına bağlı nahiye haline getirilmiş, 1987 yılında çıkarılan bir kanunla ilçe olmuş ve 02.08.1988 tarihinde teşkilatlanıp fiilen faaliyete geçmiştir.