“Şamanistlere göre kâinat iç kısımdan ibarettir: Gök, Yeryüzü ve Yeraltı Âlemi. Aydınlığın Âlemi olan gök 17 kattır. Karanlığın âlemi olan yeraltı 7 veya 9 kattan müteşekkildir. Gökle yeraltı tabakası arasında bulunan yeryüzünde insanoğlu yaşar.” Gök, barındırdığı mana itibariyle iyi ruhların ve Tanrı’nın mekânıdır. Işık âlemi, insanlar üzerinde bir saygı uyandırır. Zira gündüz; hayat verici, ısıtıcı güneş; gece karanlığını aydınlatan ay ve yol gösteren yıldızlar göktedir. Gök, ulaşılamayan, bilinemeyen olarak Şamanist inançta da saygı duyulan bir âlemdir. Bu sebeple de her şeyin üstünde olan Tanrı ve insanlara iyilik getiren ruhlar gökte düşünülmüştür. Türklerin geleneksel inanç sistemine göre, yeryüzü, gökyüzü ile yeraltı katmanlarının arasında yer alan, kimi zaman “orta dünya” olarak da adlandırılan, insanlar, hayvanlar ve bitkiler gibi canlıların yanı sıra yer-su iyelerinin de yaşadığına inanılan mekândır.
Türk Şamanlığı’nda üç bölüm olarak tasavvur edilen âlemin kötüyü temsil eden yönü, yeraltı dünyasıdır. Yeraltı, gökyüzünün aksine karanlığı, cezalandırmayı, kötülüğü sembolize eder. Altaylılar’ın “Erlik”; Yakutlar’ın “Arsan Dolay” dedikleri yeraltı dünyasının hâkimi “kara nemeler”; yani kötü ruhların başkanıdır Yeraltına mensup kötü ilah ya da ruhlar zümresinin başında şeytana karşılık olarak ele alınabilecek Erlik bulunmaktadır. Türk Şamanlığı’nda günümüz inançlarındaki şeytanların yahut kötü cinlerin yerini tutan Kara Nemelere “yekler” de denir ki “Yek” Uygur dini metinlerinde “şeytan” anlamına gelir. Ruhların ikinci zümresini teşkil ederler.
Kara İyeler sınıfına giren ve Karabasan’ı hatırlatır farklı isimlerle anılan iyeler de söz konusudur. Bulundukları yörelere göre değişkenlik gösteren ruhlardan biri “Ters Motifli Kara İye”dir. Halk arasındaki yaygın inanca göre bahsi geçen kötü ruha kişi, yapmasını istemediği şeyi yapmasını söyleyerek şerrinden kurtulur. Örneğin KaraKura kişiyi basınca, “gitme kal” denir ve kara kuranın gideceğine inanılır. Kosova Türklerinde ise Karabasan yerine kullanılan ve “Ağırbasan” olarak adlandırılan benzer bir iye vardır.
Doğu Karadeniz’de ayrıca Ağırbasan’ın yanı sıra Mayısa, Hobur-Ubur, Dağ Adamı, Cika,Davarove Cazı, Kırım Cazısı gibi isimleri öne çıkar. “Cazı” olarak tabir edilen yaratık aslında halk arasında yaygın olan cadı karısının Karadeniz’deki adıdır. Sihirbaz, büyücü ve hortlak olarak da anılan cadı kelimesi Türk Edebiyatı’na İran Edebiyatı’ndan câdû/câzû olarak geçen bir terimdir ve “saç telleriyle sihir yapan büyücü kadın” anlamında kullanılmıştır. Bu yönüyle cazılar/cadılar yalnızca kadınlardan oluşan iyi insanlara zarar vermekten hoşlanan kötü niyetli ve kötü yürekli varlıklardır. Ayrıntılarıyla anlatmak gerekirse, cazı veya cadı kadın, değnekle dolaşan, kırışık yüzlü, uzun tırnaklı, oldukça çirkin, kambur iğrenç ve ürkütücü bir koca karıdır. Cadılar ayrıca, değişik kılıklara girebilen yaşlı kadınlar olarak da tarif edilir. Cadı kelimesi genelde insanların arasını açan, dargınlık ve fesatlık çıkaran boşboğaz kötü niyetli kişiler için söylenen bir ifadedir. Cazılar ruhlarla konuşur, gizli nesneleri bilir, korkulu ürpertili yerlerde gezer, geceleri evlere girer, küçük çocukları çalar, kaçırır ve genç sevgililerin işine engel olur.